TJA olarak; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününe yönelik Basın Açıklamamızı yayınlıyoruz.
Çağın duygu ve düşünce çağlayanına çağıran bir sese ihtiyacımız var…
Evrende yalnız olmadığımızı hissettiren, enerjimizi bütünleyen bir söze…”Nagihan Akarsel
Mirabel Kardeşlerden Saralara; Sevelerden Aysel Doğanlara ve Jina Aminilere kadar Nagihan’ın haykırdığı bu ses, İran’dan başlayarak bütün dünyaya yayılan Jin-Jiyan-Azadi felsefesi ile birlikte giderek yükseliyor. TJA olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününü bu yıl, bir kez daha “21. Yüzyıl Kadın Yüzyılı Olacak!” iddiamızla karşılıyoruz.
Bizleri evlere, cezaevlerine kapatarak düşüncelerimize ve örgütlü gücümüze kilit vurmaya çalışan akıl bilmelidir ki; direnmeye, kadın özgürlüğünü büyütmeye devam edeceğiz. Ve erkek egemen devletin cezaevlerinde çıplak arama, hakaret, infaz yakmalar, kurul uygulamaları, kitapsız-gazetesiz bırakma gibi şiddet pratiklerini kabul etmeyeceğiz. Bu vesile ile de cezaevlerinde ölüme sürüklenen çocukları için aylardır direnen ailelerin nöbetini, adaletsizlik karşısında direnen Emine Şenyaşar annenin direnişini sahiplenmeye çağırıyoruz. Yine kadınların ortak evrensel mücadelesi ile serbest bırakılan Aysel Tuğluk şahsında, cezaevlerindeki hasta tutsaklar için aynı düzeyde ve kararlılıkta mücadeleye devam edeceğiz.
Dersim ve Cudi başta olmak üzere; devlet eliyle çıkarılan yangınlar, köylerin boşaltılması, karakol, kalekol, baraj yapımları, maden ocakları ve ağaçsızlaştırma politikaları; Kürdistan doğasının ve tarihinin bir bütün savaş gerekçesi ile yok edilmeye çalışıldığının göstergesidir. Yine Kazdağları’ndaki doğa katliamında olduğu gibi Türkiye’nin her bir yanı, sermaye gerekçesi ile talan ediliyor. Kürtlerin ölü bedenlerine yapılan işkenceleri, mezarlıklara yapılan saldırıları da bu talan politikalarının devamı olarak belirtmek gerekir. Kimyasal silahların yarattığı sosyolojik tahribatlar ise artarak devam etmektedir. Güney Kürdistan topraklarında kimyasal silah kullanarak Kürt halkının özgürlük mücadelesini gerileteceğini düşünen ulus-devletçilik, insanlığa karşı suç işliyor. İnsanlık dışı bu uygulamalar karşısında hem bölgesel hem uluslararası güçler, sessizliğini koruyarak bu suça ortak oluyor. Bu saldırılar; kadınlara, onların özgürlük mücadelesine yapılan saldırılardan asla bağımsız değildir. Bu sebeple, coğrafyamızın her alanını, doğamızı ve bütün direnenleri bedenimiz gibi, düşüncelerimiz gibi korumak ve savunmak gerekiyor. Her nerede olursa olsun toplum için bilim üretmekten vazgeçmeyen Şebnem Korur Fincancı şahsında kimyasal silahlara karşı tutum göstermek bir onur meselesidir. Bir kez daha TJA olarak; savaşa karşı, bölgesel ve uluslararası kurumları, demokratik ve vicdan sahibi bütün kamuoyunu ses çıkarmaya çağırıyoruz.
Anadilimizden kültürümüze kadar, yaşam olarak siyasetin her alanında kadın kimliğimiz, Kürt kimliğimiz suç unsuru olarak görülüyor. Kürt sanatçıların konserleri, Kürtçe tiyatro oyunları yasaklanıyor. Yıkarak, yakarak yok edilemeyen bu kültürün üstüne ise bugün Sur’da, Cizre’de olduğu gibi taşıma festivaller düzenlenerek asimilasyon politikaları derinleştiriliyor. Metropollerde Kürtler anadillerinde konuştukları için öldürülmek isteniyor. Bu yasakçı, tekçi, sömürgeci zihniyete karşı dilimize ve kültürümüze her zamankinden daha fazla sahip çıkacağımız sözünü veriyoruz.
Yazılı ve görsel basının adeta satın alınarak iktidarın propaganda aygıtına dönüştürülmesi karşısında ise özgür basın emekçileri hakikatin peşinde haber yapma iddiasını sürdürmektedir. Bu sebeple de kadına yönelik şiddete karşı verdiğimiz mücadele, cezaevlerinde tutulan onlarca kadın gazetecinin kalemini yere düşürmemeyi de asli sorumluluğu olarak üstleniyor.
Kadın emeği bir özel savaş politikası olarak bir yandan yok sayılırken diğer yandan sömürülmektedir. Bugün hâlâ evde, tarlada, fabrikada ve yaşamın diğer alanlarında üretmeye devam eden kadınlar cinsiyetçi saldırılara; mevsimlik işçiler ırkçı saldırılara uğruyor. Karşı karşıya olduğumuz bu kadın yoksulluğundan, sömürü politikalarından kurtuluşun yolu, yine örgütlü kadın mücadelesinin demokratik komünal ekonomiyi inşa etmesidir. Kadın emeğine karşı yürütülen özel savaş, genç kadınlara karşı daha derin işletiliyor. İpek Er, Gülistan Doku, Pınar Gültekin şahsında sistematik üniformalı şiddet ile genç kadınlara kimliksizleştirme dayatılmaktadır. Diğer yandan fuhuş ve madde bağımlılığı ile gençliği yok eden, yozlaştıran, iradesizleştiren politikalar yürütülüyor. Yine, erkek egemen sistemin ürettiği savaşlar ve kapitalizm; kadınları, halkları yerinden ederek, farklı coğrafyalara sürgün ederek mültecilere insanlık dışı uygulamaları reva görüyor.
Bu katmanlı ayrımcılık ve sistematik şiddet sarmalı karşısında TJA olarak bir kez daha; kadın ve yaşam bilimi olan jineolojî perspektifi ile mücadelemizi büyütme sözü veriyoruz.
Erkek egemen sistemin, erkek faillerin günde kaç kadını katlettiğinin artık çetelesinin bile tutulamadığı bir süreçteyiz. Şiddeti meşrulaştıran uygulamalarla, cinsiyetçi ve kadın düşmanı politikalarla bir kadın kırımı yaşatılıyor. Şule Çet, Fatma Altınmakas, Emine Bulut, Ceren Damar, Müzeyyen Boylu, Leyla Karaaslan şahsında erkek egemen sistem ve erkek failler tarafından katledilen, şiddet gören bütün kadınlar isyanımızdır, mücadele gerekçemizdir! Kadın varlığına karşı açılmış bu kirli savaşın ortasında, bir Kürt ve kadın olarak molla rejiminin katlettiği Jîna Aminî ise bu kriz ve kaos halindeki sistemin ancak halkların, kadınların direnişiyle hesap verebileceğinin en somut göstergesi oldu. Bu temelde de İran’daki kadınların ve halkların direnişlerini selamlıyoruz.
25 Kasım vesilesiyle bir kez daha, Kürt sorununun çözümü için esas muhatabın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olduğunu ve kendisi ile derhal görüşülmesi gerektiğini vurguluyoruz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tutsaklığı ile başlayan ve giderek yaşamın bütün alanlarında bir yönetim tekniğine dönüşen tecrit rejimi; toplumsal sorunları çözümsüz bırakmaktadır. Soykırımcı faşist zihniyete karşı Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği kadın özgürlükçü paradigmanın yaşamsal kılınması için yegâne yol; kendisinin fiziki özgürlüğüdür.
Bizler TJA olarak; enternasyonal kadın mücadelesinin kadın özgürlüğünü ve toplum özgürlüğünü sağlayacak en büyük güç olduğunu bugün bir kez daha hatırlatmayı bir sorumluluk olarak görüyoruz. Kadın özgürlükçü yaşamın esas alınarak toplumun şiddetten arındırılacağına olan inancımızla ve 25 Kasım’ın mücadele ruhuyla bütün kadınları; direnişi ve mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz. Sözümüz odur ki; kadınların özgürlük mücadelesi artık durdurulamaz!
TJA’nın 25 Kasım programının startı;
– 11 Kasım’da; Süleymaniye’de bir suikast sonucunda katledilen Nagihan Akarsel’i anmak için Ankara’dan,
– 12 Kasım’da; başta kadınlar olmak üzere İran’da halkların yükselttiği direnişi selamlama ve sahiplenme vesilesiyle Van’ın Özalp ilçesinden,
– 12 Kasım’da; erkek egemen sömürgeci sistemin Kürt kadınlara yönelik özel savaş politikalarına karşı Şırnak’ın Uludere ilçesinden verilecek.
TJA olarak 25 Kasım haftası boyunca her gün ve her saat; bulunduğumuz her alanda ve sokaklarda; meydanlarda ve mahallelerde sesimizi yükseltmeye, direnişi büyütmeye ve kadınların özgürleştiği alanları ilmek ilmek örmeye devam edeceğiz.
Tevgera Jinên Azad ( TJA)