“Kadınlar 100. Yılında Lozan’ı Tartışıyor” Çalıştayımızın Ardından
Basına ve Kamuoyuna;
“Kadınlar 100. Yılında Lozan’ı Tartışıyor” Çalıştayımızın Ardından
24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan “Barış” Antlaşması bu coğrafyada yaşayan halklara soykırım, asimilasyon, zorla göç ve bunlarla bağlantılı olarak büyük bir kırım getirdi. Bir “Barış” antlaşmasından ziyade Türk ulus-devletinin senedi olarak tarihe geçen ve farklı kültürleri, kimlikleri yok etmek üzerinden kendi varlığını tesis etmeye çalışan bir erkek aklı ürünü olarak tarihe geçti. Türk heyetinin Batı ile yaptığı sözleşmede, İsmet İnönü’nün başında bulunduğu delegasyon bu coğrafyada sadece Türk yönetimin sözünün geçeceğinin taahhüdünü almış, azınlık olarak sadece Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler tanınırken, bu halkların sözleşme hakları dahi uygulanmamıştır. Kürtler ise tarihi bir hilekarlıkla “Türk, Kürt birdir” denilerek tarihten silinmeye çalışılmış, isimleri dahi anılmamıştır. Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu senedi olurken, Türk ve Sunni kimliğini taşımayanlar için bir toplum kırıma dönüştü. Bu tarihi Antlaşma’da bu coğrafyanın kadim halkları olan Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler, Êzidîler ve daha birçok kimlik ulus-devlet politikalarının şiddete dayalı yöntemleri ile tarihsel bir yok oluşla karşı karşıya bırakılmak istendi.
Bizler bu coğrafyada yaşayan kadim halklardan kadınlar olarak 16 Temmuz 2023 Pazar günü Amed’de Tevgera Jinên Azad (TJA) tarafından düzenlenen çalıştayda bir araya gelerek 100 yıldır bizlere dayatılan erkek aklı politikalarını ve toplumsal sonuçlarını tartıştık.
100.yılında Lozan başlığıyla yaptığımız çalıştayda bir araya gelerek şu başlıklara yer verdik;
Lozan Antlaşması’na Karşı Kültürün 100 yıllık Mücadelesi, Lozan Antlaşması’nda Azınlık Dilleri Politikasının Kürt Dili ve Lehçelerine Etkileri, Lozan Antlaşması sonrası Kürtler ve Kürdistan, Lozan Antlaşması sonrası Ermeni Eğitim Kurumlarındaki Dönüşümünün Ermeni Kimliği ve Dili Üzerine Etkileri, Lozan Antlaşması sonrası Süryanilerin durumu, Lozan Antlaşması sonrası Alevilerin durumu.
Katılımcıların farklı azınlık topluluklarından, STK’lardan, siyasi partilerden, basın kuruluşlarından, aktivistlerden oluşan çalıştayımızda Lozan sonrası devletin asimilasyon politikalarının ana hedefinin kız çocuklar ve kadınlar olduğu, kadınların taşıdığı kültürün bitirilmek istenmesinin toplumsal homojenleştirme politikalarının temel yöntemi olduğu ortaya konuldu. 100 yıllık süreçte yaşanan yıkımların en fazla etkileneninin yine biz kadınlar olduğu ve Lozan sonrası ortaya çıkan ulus-devlet politikalarının ana hedefinin kültürel değerleri hedef alan bir politika olduğu tartışıldı. Bu konular üzerine güçlü, nitelikli, güncel tartışmaların yürütüldüğü çalıştayda açığa çıkan sonuçlar aşağıdaki gibidir;
Lozan bir “Barış” Antlaşması değil, azınlık halklara yönelik gerçekleşen sistematik yok etme politikalarının tarihi başlangıç metnidir. Türk Devleti, Lozan’dan döner dönmez ilk iş olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını değiştirmiş, bu coğrafyada yaşayan herkesi “Türk” ilan ederek, sistematik asimilasyon politikalarına başlanmıştır. Bu süreçte azınlık halklar toplu kıyımlara maruz kalmış, Lozan’da azınlıklara verilen ve Türk heyetinin imzaladığı haklar dahi uygulanmamış, tek amaç homojen bir ulus-devlet yaratmak olmuştur. Bütün bu adımlar Batı’ya rağmen değil, onun onayıyla tescillenmiştir.
Lozan’da “Kürt, Türk birdir” diye hilekarlıklarla “Kürtlerin bir şey talep etmediğini” söyleyen Türk heyetinin, ülkeye döndükten sonra attığı ilk adımlar, tekçi 1924 Anayasası, Şark Islahat Planı, İskân Politikaları, sıkıyönetim uygulamaları, Şeyh Sait’ten Dersim’e uzanan kırım politikaları olmuştur. Soykırım adımlarını bütün halklar ve inançlar için ağır bir asimilasyon ve kültürel olarak yok etme politikaları izlemiştir. Ermeni halkı sürgüne gönderilmiş, dışlanmış, kendi okullarında dahi asimilasyona tabii tutulmak istenmiştir. Süryani halkı Lozan’da dahi tanınmamış, hiçbir kimlik, kültür hakkını yaşatmalarına izin verilmemiştir. Lozan’da ismi dahi anılmayan bir diğer topluluk olarak Aleviler, Koçgiri’den Dersim’e, Çorum’dan Maraş’a, Sivas’a katledilmeye devam etmiş, inançları devletin resmî ideolojisine göre asimile edilmeye çalışılmıştır. Aynı şekilde Êzidî halkı inançları ve kimlikleri yüzünden fermanlarla kırıma uğratılmış, 21. yüzyılda Şengal’de, bütün ulus-devletlerin gözü önünde IŞİD çeteleri tarafından katledilmiş, yine kadınlar üzerinden bir soykırım gerçekleştirilmiştir. Fakat bu süreçler içerisinde başta kadınlar olmak üzere, ezilen halklar boyun eğmemiş bu zulme karşı her alanda mücadele etmişlerdir.
Kürt halkının Lozan’da parçalanan toplumsal hakikatinin bir araya getirilmesi ve ulusal birliğinin sağlanması bu uluslararası komployu boşa düşürecek en temel adımlardan olacaktır. Bununla birlikte halkların beraber eşit ve özgür bir şekilde yaşamalarının yolu ancak demokratik bir ulus içerisinde mümkün olacaktır. Bugün bunu başaran yegâne yönetim olarak Rojava’nın statüsünün tanınması, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi, azınlık inanç ve kültürlerinin özgürce bu coğrafyada yaşaması için adımlar atılmalıdır.
Lozan, halklar nezdinde meşru değildir ve iptal edilmelidir. Bunun yerine bütün farklılıkları, kimlikleri eşit olarak ele alan yeni bir toplumsal sözleşmeye her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç vardır. Azınlıkları “böl-parçala-yönet” politikası ile Türkiye devletine dahil etmek isteyen erkek aklı karşısında kültürümüze, dilimize, farklılıklarımıza sahip çıkarak bir arada yaşamanın yolunu örgütleyecek temel güç biz kadınlarız.
Bizler, kadınlar, Lozan’la mağdurlaştırılmak istensek de bugün direnen bir kimlik olarak bu sözleşmenin karşısında duran en temel demokratik gücüz. Bu coğrafyada “21. yüzyılın kadın yüzyılı” olacağına olan inancımızla demokratik ulusun inşası, demokratik konfederal bir sistemin gerekliliğini bir kez daha yineliyoruz.
Tevgera Jinên Azad (TJA)