BASINA VE KAMUOYUNA

Bugün 20 Haziran Dünya Mülteciler günü. İç ve dış savaşlardan kaynaklı olarak silahlı çatışma bölgelerinden daha güvenli bölgelere geçmek isteyen, ekonomik ve politik sebepler nedeniyle dünyanın pek çok yerinde insanlar dış göç ve iç göçle yaşam alanlarını değiştirmek zorunda kalmaktadır. 2011 yılında Suriye iç savaşının başlaması, DAİŞ in Kürdistan topraklarına saldırması ile birlikte Kürdistan ve Türkiye büyük bir göç dalgası ile karşılaşmıştır. Bugün tüm dünyada yerinden, evlerinden edilen, mülteci haline gelen insan sayısında büyük artış gerçekleşmiştir. 2022 yılı itibariyle tüm dünyada 300 milyona yakın göçmen bulunmaktadır. Göçmenler; savaştan kaçmak, yoksulluk ve baskılardan kurtulmak, hayatta kalmak için göç etmek zorunda kalıyorlar. Devletlerin savaş politikaları, siyasi baskılar, şiddet ve ayrımcılığa maruz kalma, ekonomik ve ekolojik krizin yarattığı açlık ve yoksulluk gibi nedenlerle ülkelerini terk eden göçmenler,  gittikleri ülkelerde de şiddet görmeye ve haklarından mahrum bırakılmaya devam ediliyorlar. Şüphesiz mevcut hak ihlallerinden ve şiddetten en çok etkilenen kadınlar ve kız çocuklarıdır. Dünyadaki mültecilerin-sığınmacıların yaklaşık yarısını oluşturan kadınlar ve kız çocuklarının toplumsal cinsiyete dayalı çok ciddi şiddet biçimleriyle ve sorunlarla karşılaştıkları görülmektedir. Göç yolunda göç edilen ülkede kadınlar şiddetin her türlüsüyle karşı karşıya kalmaktadır. Günlük hayatta cinsel istismar, taciz ve tecavüz tehdidinin yanı sıra fuhuşa zorlanmak,  istemedikleri kişilerle zorla evlendirilmek gibi istismarlara maruz kalmaktadırlar. Mülteci olmanın, savaştan, zulümden kaçmış olmanın tüm dezavantajlı durumlarıyla her türlü cinsel şiddet türüyle karşı karşıyadırlar. Ekonomik krizlerden kaynaklı yoksullaşmayı yine en derin şekilde hisseden ve yaşayanlar mülteci kadınlardır. Mülteci kadınlar yoksulluk ve statüsüzlükten kaynaklanan yedek iş gücü, enformel ve güvencesiz işlerde istihdam edilmişlerdir. Mobbing şiddet ve istismar döngüsünde ucuz iş gücü olarak çalıştırılmak şiddetin bir başka boyutudur. Mülteci kadınlar için başka bir önemli sorun ise anadildir. Bu durum kadınların günlük hayatta kendilerini daha güvensiz hissetmelerine yol açmaktadır, şiddet gördüklerinde başvurabilecekleri alternatif dayanışma zeminlerin oluşmasını engellemektedir.

Mülteciler-sığınmacılar çoğu zaman mevcut iktidarın siyaset anlayışında birer politika malzemesi olarak kullanılmakta ve bir argüman haline getirilmektedir. Yine aynı şekilde iktidara muhalefet etmek isteyen diğer benzer ittifakların karşı bir politika malzemesi olarak kullanması nedeniyle ırkçı ve nefret söylem-eylemlerine maruz kalan mülteciler hedef edilmektedirler. Türkiye’ye göçmek zorunda kalan sığınmacıların gelme süreçleri dünya devletlerinin iktidar savaşının sonucudur. Bundan dolayıdır ki mülteci-sığınmacı sorunu değil, devletlerin savaş sorunu tartışılmalıdır.  Göçmen-Sığınmacı sorunu değil Göçmen-Sığınmacı politikaları sorunları sonucu kadınlar, kız çocukları birçok hak ihlaline maruz kalmaktadır. Türkiye’nin savaş politikaları Rojava’da demografyayı değiştirme girişimleri, DAİŞ e olan ideolojik yaklaşım mevcut göçmen krizini derinleştirerek bir insan hakları sorunu haline getirmiştir.Kürt halkına ve onun topraklarına dönük olarak Kürdistan’da Kürtlerin yaşadığı bölgelerde savaş çığırtkanlığını ve bölge genelinde de yayılmacı ve saldırgan dış politikasını sürdürmekte olan iktidar bölgedeki mülteci krizinin esas sorumlusudur. Koz olarak kullanılan göçmenler bugün Türkiye sınırlarında bir insanlık dramı olarak derin hak ihlallerine maruz kalmaktadırlar. Ortadoğu’da demokratik modernitenin bir yaşam inşası olarak 3.yolun esas alınması, Kürt sorununun çözülerek demokratik ulus ilkesine göre yaşamın kurulması mevcut mülteci-sığınmacıların yaşamış olduğu sorunlarının panzehiri olacaktır. Tüm halkların sömürüsüz bir arada yaşaması için tüm kamuoyunun göçmen politikalarına insan hakları temelinde yaklaşım göstermesi farkındalık yaratması demokrasinin temel gereklerindendir. Bu temelde sosyal medyadaki söylemler ve siyasilerin beyanlarındaki ırkçı nefret söylemlerinin teşhir edilmesi, demografik değişim ve asimilasyon politikasından uzak, statülü olarak yerleştirilmesi, göçmenlerin-sığınmacıların eğitim, sağlık, adalete erişim, güvenceli çalışma, barınma gibi haklarının sağlanması, haksız gözaltılar ve sınırdışı uygulamalarının son bulması, göçmenlerin-sığınmacıların ucuz iş gücü muamelesi görmesinin engellenmesi, göçmen-sığınmacı kadınların maruz kaldığı erkek şiddetini bir zulüm çeşidi olarak görüp iltica nedeni olarak kabul eden İstanbul Sözleşmesi uygulanması için daha çok mücadele etmemiz gerektiğini vurguluyor kadın dayanışmasını büyütmek için tüm kadın örgütlerine çağrı yapıyoruz.

Yaşasın kadın dayanışması!

Yaşasın savaşsız sömürüsüz şiddetsiz sınırsız bir dünya !

Jin jiyan azadî!

Tevgera Jinên Azad (TJA)

You may also like...