Basına ve Kamuoyuna
Erkek egemen ve kapitalist sistemin tarihi aynı zamanda kadın varoluşunu denetim altına almaya çalışan zihniyetin tarihidir. Politikalarının başında da kadın bedeninin sonsuz sömürülmesi vardır. Tahakküm sisteminin finans politikaları da tecavüz kültürü de en fazla kadın bedeni üzerinden işletilmiştir. Kadınların özgür düşünceleri ve iradeleri yerine kendi sistemlerinin kurallarını, makbul kadınlığın inşasını ve kadın varoluşuna dair yarattıkları krizle kendi sistemlerini yürütmeyi esas alırlar. Binlerce yıldır isimleri değişse de pratikleri değişmemiştir.
Kadınların mutlaka doğurması gerektiğini söyleyenler, kaç çocuk doğuracağına karar verenler, hamileyken nasıl davranacağını belirleyenler ve doğan çocukların yetiştirilme biçimlerine dair kurallar koyanlar kadınlar şahsında toplumsal yaşama savaş açanlardır. Doğan her bir çocuğu milliyetçiliğin, dinciliğin ve cinsiyetçiliğin tedrisatından geçirerek savaşın sermayesine dönüştürmeyi hedeflerler. Buda yetmezmiş gibi, doğumdan önceki süreçlerde de Kapitalist Modernitenin ulus devletleri çoklu kazanç elde edebilsinler diye çeşitli yöntemleri devreye sokarlar.
Bu olay göstermiştir ki çürümüş zihniyet yaşamın her zerresine sirayet etmiştir. En temel yaşam hakkını bile ranta kurban eden ve buna karşı adeta Toplumu refleksiz bırakan, yaşanan her cinayeti, istismarı, yozlaşmayı sıradanlaştıran, çete devlet anlayışı hala iktidarda kalmaya devam etmektedir. Yaşanan bu olayın hakkaniyetle araştırılsa arkasında bu anlayışın koruduğu çeteler çıkacaktır.
Eğitim, sağlık, ekonomi ve bilim kurumları bu kazanç arzusuna göre dizayn edilir. Özel okullar, özel hastaneler ya da üniversiteler, Kapitalist Modernite politikalarını yürütebilmenin mekanizmalarıdır. Onlar için kadın da bebek de bu mekanizmaların hammaddeleridir. Diğer taraftan eğitime, sağlığa, barış içinde huzurla yaşamaya dair temel haklar erişilemez hale getirilmiştir. Kadınlar için çocuk doğurmak kendini topluma kabul ettirme ölçüsüne dönüştürülmüştür. Çocuk doğurmayanın ya da doğuramayanın eksik, yetersiz olduğu, yaygın bir algı haline getirilmiştir.
Bu algının bir başka sonucu da kadınların fahiş fiyatlı hastanelerin tüp bebek merkezlerine sürüklenmesi olur. Sınıfsal ayrım, yoksulluk sorunu, kültürel özellikler fark etmeksizin bütün kadınlar bu öğretilmişlikler içinde sömürülür. Pahalı olanın iyi olduğu kapitalizm kurmacası; reklamlar, sanal medya paylaşımları ve söylentilerle yaygınlaştırılırken, toplum bu kurmacanın içine çekilir, kadın bedeni artık bu alanların da satılabilir metası haline getirilir.
Bütün bu öğretiler ve inşayla yaratılan yaşam açısından Yenidoğan çetesi olayı, sağlık sisteminin çarpıklığının geldiği noktayı göstermiş olup şimdiye kadarki çözümlemelerimizin ve yürüttüğümüz mücadele zemininin haklılığını bir kere daha ortaya koymuştur. Sağlığın piyasalaşması, Türkiye özgünlüğünde sağlıkta dönüşüm projesi toplum sağlığını esas almamakla birlikte sağlıklı olana da zarar vermektedir. Sınıf çıkarı endeksli çetelerin oluşmasına fırsat tanıyan bu sistem sağlıksızlık doğurmaktadır. Sağlıksızlık yaratan kök nedenlerin çözülmesi ile toplum sağlığına kavuşabilir. Çarpıklaşmış sağlık sisteminde, hastalık yaratan nedenlere dönük korunmadan ziyade, sonuç endeksli tedaviye sıkıştırılmış sağlık hizmeti sunulmaktadır. Sağlık hizmeti artık üniversitelerde özel muayeneler dışında mümkün olmayan seviyeye gelmiştir. Bu krizli ortam içerisinde sağlıkçı ile toplumu karşıt konuma koyup; meselenin özüne, nedenlerine ilişkin kafa karışıklığı yaratılarak hedef şaşırtma istenmektedir. Bu konuda suçlu ilan edilmesi gereken neoliberal kapitalist sağlık anlayışını bizlere dayatan devlet erkidir.
TJA olarak, da başından beri eşit, ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve anadilinde bir sağlık sisteminin inşası temel mücadele alanımız olmuştur. Çünkü sağlıkta da kadınların kadim bilgilerinin ve bilimin, teknolojinin gelişim düzeyi kadın eksenli toplumsal bir inşaya ihtiyaç duymaktadır. Mevcut sağlık sistemi değil kadının toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak bilakis tersine işletilmektedir. Bu sebeple kadın bedeni, doğurma-doğurmama iradesi ve doğanın yaşayacakları erkek egemenliğinin çetelerine, mafyalarına ya da merkezi kararlarına teslim edilemez.
Demokratik siyaset içerisinde kadın öznelliğinin sağlanabilmesi, kadınların bedensel, ruhsal, düşünsel sağlığıyla mümkündür. Yenidoğan çetesi gibi yapılara karşı sürdüreceğimiz mücadele de ahlaki ölçülere dayanan sağlık anlayışının ve bu değerleri taşıyan toplumun örgütlendirilmesi iddiamızın bir parçası olarak görülmelidir.
Bu kapsamda Kapitalist Modernitenin kadın bedenine ve varoluşuna karşı sürdürdüğü kadın kırımının, toplum kırımı olarak işletildiğini gören bir yerden, Yenidoğan çetesi ve benzer diğer yapılara karşı bütün bileşenlerimizi ve toplumu duyarlı olmaya ve karşı durmaya davet ediyoruz.
Tevgera Jinên Azad ( TJA)