Basına ve kamuoyuna
Öncelikle TJA olarak, genç kadınların mücadele ruhuyla, bugün dünya kadınlarına devrim öncülüğü yapan Mezopotamyalı tüm direnişçi kadınların özgürlüğe olan sevdasıyla sizleri selamlıyoruz. İnsanlığın doğuştan sahip olduğu savunma hakkı olan ‘kendimizi savunuyoruz’ kampanyamızı başlatmak üzere bir aradayız.
Uğradığımız saldırılara karşı kendimizi savunarak, kazanımlarımızla bugüne geldik. Direniş geleneği olan hafızamızı tazelemeden bir kampanyaya başlamak eksik olur. Bizi ret ve inkar eden ırkçı, cinsiyetçi erkek hükümet akla hayale gelmeyen saldırılarda bulundu. Jenosit ve jineosid politikalarıyla yarım milyon kürdü, toplu katliamdan geçirdi. Kürt kadınları iki kez katledildi. Kürt çocuklarını özel yurtlarda asimile etti, kendine yabancılaştırdı, kimliğinden, benliğinden, dilinden utanma noktasına getirdi. Kürt kadınının üzerini betonlamak istedi ama Kürt kadınları kendini savunarak kendini yeniden yaratmayı başardı.
Son kırk yıldır tanıklık ettiğimiz saldırılara karşı öz savunma ile kendimizi koruduk. Bu direniş karşısında onlarca hükümet geldi, geçti, devrildi ve tarihe gömüldü. Devlet, anadili yasaklayarak, okula gidenlere işkenceyle Türkçeyi dayatarak Kürt çocuklarını okullardan uzaklaştırdı. Devletin karakollarında devletin komutanı Musa Çitil gibiler Ş.A’ya ve daha birçok kadına tıpkı Bosna Hersek’de olduğu gibi tecavüz etti. Ama AHİM de devleti mahkûm etti. Kaçırmalar, faili belli cinayetler, köy yakmalar, zorla yerinden etme politikaları aralıksız sürdürüldü ancak bizler hiçbir zaman direnişten vazgeçmedik. Kısırlık, aşı olarak genç kadınlara uygulandı, kürtaj kadının hakkıdır kısırlık soykırımdır diyerek mücadele ettik. 90’lı yıllarda, mücadeleye ara vermeden direnen kadınlara özel harekât timleri ve paramiliter güçler satırlarla saldırılar düzenledi, geri adım atmadık.
Kadın, mücadele ettikçe devlet kadına karşı özel savaş politikalarını derinleştirdi. DOKH ile birlikte örgütsüz özgürlük olmazda ısrar eden Gülbahar Gündüz, Afife Mintaş gibi kadınlara İstanbul, Amed ve daha bir çok kentte sivil polisler cinsel ve fiziksel işkence uyguladı. Ama korkmadık daha çok alanlara akarak kendimizi savunduk.
Erkeğin malı, namus anlayışına karşı ‘kimsenin namusu değiliz namusumuz özgürlüğümüzdür dedik. Tecavüz kültürünü aşalım, demokratik toplumu yaratalım kampanyası ile tecavüzün sadece kadın bedeniyle özdeşleştirilmesine karşı çıktık. Tecavüz bir kültür olarak bedene, toprağa, suya, doğaya, anadile, eşitlik, özgürlük alanlarına yayılmaktadır diyerek sokaklara, köylere, mahallelere, indik. Bilinçlendikçe örgütlendik, örgütlendikçe öz savunma direnişine ulaştık.
Sur, Nusaybin de savaşın ortasında mor çeperler oluşturarak kadının şiddetten korunması savunmasını yaşama dönüştürdük. Tecrit insanlığa karşı işlenen suçtur diyerek tecrite karşı özgürlüğü savunduk, savaşa karşı onurlu barış mücadelesi olmazsa olmazımız oldu. Toprağımıza, özgürlüğümüze, önderliğimize sahip çıkıyoruz kampanyası ile var olma savunması yaptık. Bugün Gülistan Doku nerede kampanyası ile kadın jineosidine hesap soruyoruz.
Yine bugün yüzyıllık saldırı çeşitlerini daha da derinleştirerek cenaze ve mezarlıklara savaş açmış olan zihniyete, sisteme karşı direniyoruz.
Dünyada, devletsiz ve erkeksiz kendini savunan kadın özgürlük hareketi tecrübesiyle, yerel yönetimlerde eş başkanlığı, kadın kentlerini, kadının bağımsız özgün özerk örgütlenmesini, kadın yaşam bilimi olan jineolojiyi dünya kadınlarının ilkleri arasına kattık. Bugün de diyoruz ki, devreye konan kıyımlardan, gözaltı, tutuklama ve katletmelerden korkmuyoruz, yaşamı inşa ediyoruz, seçme ve seçilme hakkımıza el uzatılmasını asla kabul etmiyoruz, deneyimlerimiz öz savunmamız, eş başkanlık ise mor çizgimizdir.
Tüm katliamları aşarak bugünlere geldiysek bugün de ‘kendimizi savunuyoruz’ kampanyasıyla korkmuyoruz. Erkek egemen zihniyete, akp-mhp rejimine itaat etmeyeceğiz diyerek bedeli ne olursa olsun her türlü saldırıya karşı kendimizi savunmak en temel hakkımızdır diyoruz. Kadın cinayetleri politiktir diye bir kez daha tekrar ediyoruz.
Bugün Kürdistan’da Musa Orhan gibi uzman çavuşlar tıpkı Daiş gibi kadınları kaçırarak, tecavüz ederek, intihara sürüklemektedir. Yine Dersim’de Gülistan Doku hala kayıptır. Ağrı’da bir asker Büşra’yı, Wan da bir gardiyan Dilan’ı katletti. Şırnak’ta uzman çavuş küçücük kadını taciz etti, merdin kayyım belediyesinde çalışan polis Ercan Uysaler D.S’yi cinsel köleliğe zorladı. Dirik’te bir bekçi bir kadını kaçırmaya kalkıştı.
Bu nedenle;
Kampanyamızın gerekçesi: Kürdistan ve Türkiye’de erkek egemen devlet, erkek egemen aile ve toplumda binbir emek ve bedelle elde ettiğimiz kazanımlarımızı çalan, gasp ve işgal eden, taciz, tecavüz ile ret ve inkar eden saldırılara karşı bedenimizi, yaşamımızı, emeğimizi, toprağımızı, suyumuzu, ana dilimizi, özgürlüğümüzü, tüm haklarımızı savunmaktır.
Artık yeter! Militarizmi, ırkçılığı, cinsiyetçiliği dini istismar ederek biz kadınlara karşı örgütlenen akp-mhp rejiminin işbirlikçileri de yanına alarak oluşturduğu erkek egemen zihniyete karşı kendimizi kadın özgürlük ideolojisi ile savunuyoruz diyerek yola çıkıyoruz. Zulme dayanmayacağız, özgür ve eşit bir yaşam için direneceğiz.
Kampanyamızla; erkek egemen hükümet, devlet ve erkeğin cinsel, fiziksel, ruhsal, dijital, ekonomik şiddetine ve tüm mobinglerine karşı amansız bir mücadele vermeyi hedefliyoruz. Faile cezasızlık suçtur, katilin aklanmasıdır, katille suç ortaklığıdır. Diz çökmeyeceğiz kendimizi savunacağız.
Kampanyamızla beraber; özel savaş politikası olan cinsel şiddet ve işkenceyle kadını cinsel köle haline getiren, gençleri uyuşturucu ve ajanlıkla toplumdan koparan, itibarsızlaştıran tüm saldırılara karşı alanlara çıkarak kendimizi savunacağız.
Kampanyamızla beraber; Süryani, Ermeni, Keldani, Ezidi, Kürt kadınlarına, halklara, inançlara karşı başlatılan imhanın yeni adı olan linçlerekarşısında ortak mücadeleyi savunuyoruz.
Kampanyamızla; toplumu dindar-kindar nefret söylemlerine, siyaset adına porno söylem ve yazılara boğan anlayışa karşı kendimizi savunuyoruz.
Kampanyamızla; İmralı tecridini bir soykırım olarak uygulayan sisteme karşı, özgürlüğü savunuyoruz. Tecrit insanlığa karşı işlenen suçtur diyoruz.
Kampanyamızla; Kürt olmakla, kadın olmakla, Kürtçe konuşmakla linçe davetiye çıkaran akp-mhp rejimine karşı anadilimizde eğitim alma hakkımızı, kimliğimize varlığımıza sahip çıkmayı kurumlaşarak savunacağız. Üç kat saldırıya karşı savunmamızı üç kat arttırıyoruz.
Kampanyamızla; İstanbul sözleşmesinden imzayı geri çekmek veya maddelerini değiştirmek kadın katliamlarının belgesini imzalamak demektir, sonuna kadar İstanbul sözleşmesini savunuyoruz. Çocuklara yönelik cinsel saldırı, tecavüzüsüyle evlendirme yasalarına karşı amansız bir mücadele içerisinde olacağımızı taahhüt ediyoruz. Kadın haklarını güvence altına alan, dünya kadınlarının kazanımları olan CEDAW, Pekin+5,savaş ve barış dönemlerinde de geçerli olan İstanbul sözleşmesi ve6284’e öz savunmamız olarak sahip çıkıyoruz
Kampanyamızla; Kürtlerin ortak kazanımlarına saldırı, Kürtlerin birliğine yöneliktir diyoruz. Kürtlerin ulusal birliği tüm Kürtlerin savunmasıdırdiye ekliyoruz.
Kampanyamızla; devletin Kürdistan’ın yeraltı ve yerüstü zenginliklere el koyarak, zozanları, dağları bombalayarak, tarım ve hayvancılığı yasaklayarak, üretimi sıfır noktasına getirerek toplumu yoksullaştıran, kadının emeğini sömüren, erkeğe ve devlete muhtaç eden saldırılarına karşı komünal ekonomiyi geliştirmeyi savunuyoruz.
Kampanyamızla; suyu güvenlik barajı olarak kullanan, 12 bin yıllık Heskıf’ı 50 yıllık baraja feda ederektarihimizi, kültürümüzü sular altına gömen, dağlarımızı, ormanlarımızı yakıp yok eden zihniyete karşı demokratik mücadeleyi savunuyoruz.
Sonuç olarak, başta genç Kürt kadınları, Kürdistani halklar ve inançlar olmak üzere Türkiyeli eşitlik, özgürlük savunucularını ve halkların birliğinden yana olan tüm dinamikleri kampanyamıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Em xwe diparêzin
Jin Jiyan Azadi