Kadın, Yaşam, Özgürlük felsefesi üzerine yazımız!

   

                       Jin Jîyan Azadî               

Duyuyor musun, tarih öncesinden yükselen sesleri; inadına yılmayan bir direnişle kadınlar buradayız diye haykırıyor ve tam da en çok kaybettiğimiz yerdeyiz diye ses veriyor. Varoluşun anlam dünyasıyla topraktayız, dildeyiz her yerde ve her şeyde yaşamın içindeyiz. Tarihin derinliklerinden gün yüzüne çıkan “Jiyan”ın, yaşam demek olan bu tanımlamanın, varoluşsal diyalektikle işleyen süreçle çok yakın bağları vardır.  Doğa insanlığın ilk öğretmenidir. Kadınların duygu ve sezileri bununla birlikte yaşamın kadın etrafında örgütlenen yapısı; halen keşfedilmeyi bekleyen tarih, toplum ve kadın hafsalasını temel yaşam alanı olarak önümüze kadar getirmiştir. Doğaya canlıcılık ile yaşam enerjisinin atfedilmesi sıradan ve tesadüf değildir. Bilge olan kadın etrafında yaşama form ve biçim verilmesi, toplumun yaşam değerlerini bir bütün olarak ele almasıdır. Süreklileşen bir doğa ve insan ilişkisinin bir bütünlük göstermesindir. Evrenin yaşamsal zekâsı insanda duyu organlarında mikro olarak bulunurken kadının büyük bir vakum misali içine alıp yaşattığı değerler bilgi, bilim, felsefe olarak sezgi ve inanç sisteminde evrenin yaşam reçetesini topluma sunmaktadır. Günümüzün bakış açısıyla geçmiş insanlık evreleri anlaşılamayacağından bu anlaşılmayı gerçekleştirebilecek bir hakikat arayışçılığı olmalıdır. Bu çalışmalar, doğrultu kazandırmada ince eleyen sık dokuyan, araştırma ve incelemeyle paradigmalardan tutalım kavram kuramlara kadar sembollerden tutalım ritüellere kadar, yeni açığa çıkacak ve çıkmış olan arkeolojik çalışmaların çatallaşan tarih okumalarına ışık tutacaktır. Yanı sıra kadının içinde bulunacağı her çalışmada kadınla gelişen bilgelik ve tanrıçalaşma süreçlerinin hakikati ve doğal toplum ile bağı görülmelidir.

Tarihsel-toplumsal varoluş; geçmişin ayak izlerinden günümüze ulaşan köy ve kır yaşam bölgelerinde, ötekileştirilen halkların bağrında genetik yaşam enerjisiyle saklı bulunmaktadır. Egemen ataerkil iktidar tahakkümü, kapitalist sistemin insanı insana yabancılaştıran köksüz, kişiliksiz, kimliksiz ve güdümlenen sürü toplumuyla savaşların en kanlı süreçlerini dönemin araçlarına kurban etmekten geri kalmamıştır. Bugün Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde cereyan eden kriz, kaos ve savaşlar en çok kadınları, çocukları vurmaktadır. Günümüzde iktidar olan egemen güçlerce toplum, çağın dijital teknik ve araçlarıyla zayıflatılarak yapılan şey ahlak yitimini gerçekleştirmek olmaktadır. Toplumsal değerlerin yozlaştırılması birbirinden kopuk politikalar olmayıp tarihsel, sistemik, stratejik anti toplumsal savaşlardır. Kendilerine göre savaş kendilerine göre barış olarak savaşın alt yapısı iyilik melekleri, demokrasi, eşitlik gibi teranelerle savaşlar meşrulaştırılmaktadır. Jin Jiyan Azadî tam da bu noktada yaşamın komünal ortak değerleri olup dünyanın her yerinden yükselen evrensel bir sese dönüşmektedir. “Kadın yaşam özgürlük” bir slogan olmayıp en yalın ve sade halinde yaşamın öz değerlerinin dile gelmesidir. Bir isyan, başkaldırıdır, bir yaşamın ortak komünal değerleridir, toplumsal özgürlüğün anlam bulmuş halidir, yediden yetmişe herkes içindir, bir direniş kadının öz belleğidir öz gücüdür. İnadına, öldürülmelere, işkencelere rağmen xwebûn, kendi olmaktır. Kadınların direngen damarları, yaşamın bilgelik değerleriyle örülü tarihten günümüze akan yaşamın şifresidir. Kadını kendi bedeni ve aidiyetlik duygusuyla bir kılmaktır.

Yazılı tarihi ile birlikte yukarıda belirttiğimiz süreçlerle süre gelen iktidarlar el değiştirmiş; kadın, bedeni dahil düşüncesiyle, duygusuyla en küçük hücresine kadar yok sayılmıştır. İktidarlar; yazılı tarihin tek ayaklı gelişen bu serüveninde dile gelmeyen vahşet terörünü, kadın kıyımını, kadını yok sayma politikalarını doğada yaşayan tüm canlılar üzerinden de yürütmüştür. Doğada güzel sesli, özgürlüğü simgeleyen varlıklar genelde dişidir bu bize, doğadan gelen bir bütünsellik içerisinde yaşamın ahengini, uyumunu göstermektedir. Bu bağlamda hayvanlara yüklenilmiş olan hain, uğursuz, nankör, kurnaz gibi sayısı çok olan yakıştırmalar erkek iktidar ideolojisinin doğa özelinde bir başka dışa vurumudur. Böl parçala yönet ideolojisi, kadını daraltılan yaşam alanlarında, hapsedilen kadın şahsında yansımasını toplumsal doğanın talana, sömürüye açık hale getirilmesinde bulur. Kadınların maruz kaldığı savaşlar, evde estirilen terör ile dışarıda estirilen terörün politik altyapıları birbirine paralel geliştirilmektedir. Özgürlük kişilere, zamana ve mekâna göre form değiştirmez, biçim alamaz ama iktidarlar, egemen güçler özgürlüğü bahşettikleri oranda kadına ve doğaya vermeye çalışmaktadırlar. Bu da şunu göstermektedir ki hakikat, kadın ve doğa ile yeniden vücut bulması, doğanın ve yaşamın öznesi olarak kadınların öz gücüyle buluşmasıdır. Yaşamın anlam değerlerini gerçekleştirirken toplum, değişim ve dönüşümde kadınla birlikte yol almalıdır, bu doğaya dönüş ve komünal değerlerin demokratik, adil, eşit büyümesine yol verecektir. Evrensel var oluş doğanın ahlaki öz değer yaratımlarıyla eş değer geliştiğinde doğasal döngüyü kendi içerisinde sağlayacaktır.

Savaş tamtamlarının, egemen güçlerin yol açtığı üçüncü dünya savaşı saldırılarına karşı bilinen tarihiyle Mezopotamya’da kadınlar savaşa karşı ahlaki savaş sanatıyla, örgütüyle birlikte karşı koyuyor. Kadın özsavunması ve kadın özgün örgütlenmeleriyle birlikte geliştirilen süreç her zamankinden daha fazla büyümekte, bugün herkes ama tek ses olarak jin jiyan azadî olarak örgütlenmekte, eyleme geçmekte ve özgür-eşit bir yaşamı inşa etmenin mücadelesi vermektedir. Bunun için kadınların yaşamın her alanındaki rolünün bilince çıkarılması oldukça önemlidir. Her çağda ve zamanda kendimiz olmamız gerekliliği bilinciyle örgütlenmek, öz gücümüzle direnmek yeni bir yaşam umudunda, kadın devrimini örgütlemede mihenk taşı görevi görmeye devam ediyor.

Farklılıklarımızla beraber bir olmanın bütün olmanın, kadınları karalamalarına geçit vermeden mücadele etmenin anlamıdır jin jiyan azadî aynı zamanda. En geniş yaşam felsefesiyle yok sayıldığımız her çağda görevimiz, görülmeyen en zor süreçlerin, kapatılmaların, köleliğin süs olarak oynatılan ve kitaplara, filmlere konu olan her türlü sömürü aracına dönüştürülen kadın ve kadın olmanın perde arkasında yatan gerçekliğin, erkek iktidar ve faşizan uygulamalarının beslendiği kaynağın bir zihniyet, egemen iktidar ideolojisi olduğunun bilince çıkarılması kadın devrimi mücadelesinin temelini oluşturmaktadır.

Jin Jîyan Azadî ile belki de tarih bir süzgeçten geçirme sürecindedir. Adalet er ya da geç açığa çıkacaktır. Önemli olan kadının ve toplumun, hakikatli bir toplum inşasında öz örgütlenme süreçlerinin eylem ve örgütlenme ağı ile toplumsal dinamikleriyle harekete geçirilmesidir. Toplumsal yaşam ve kadının konumu şunu göstermiştir: öz örgütlenme öz savunma bilinçli bir şekilde geliştirilmediği taktirde hangi ülke, dil ve kültür olursa olsun, toplum ve kadın dışardan gelişebilecek saldırılara açık olacaktır. Hele ki bunun trajik bir örneği olarak, tarihsel soykırım ve politikalara karşı duran Kürdistan’da bölünen parçalanan ülke şahsında kadının kendisinin olmasıdır. Derler ki zifiri karanlığın doğuşuna beşiklik eden, aydınlığın her yeri ışıldatmasıdır. Bugün Mezopotamya’da kadınlar anlam yüklü köklerinden beslendiği usaresiyle yaşamanın özgür eş yaşam dediği doğanın manevi ve maddi değerlerinin bir sentezi olarak yaşamı büyütmektedir. Emek, değer, adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi ile bir arada ve farklı yaşamanın doğduğumuz topraklarda mümkün olacağını göstermektedir. Bir halkın özgür ve demokratik bir statüye kavuşması kadın şahsında toplumsal değerlerine kavuşmasını da ifade etmektedir. Hakikatli olan toplumu yaşam değerleriyle bir arada ve özgür kılmaktır. Her coğrafyanın kendine özgü farklı yaşam biçimleri var ve o yüzden herkese tek fabrikadan üretilmiş elbiseler giydirmek ve yeni bir zihniyet oluşturmak, toplumun öz değerlerinden yoksun bırakılmasıdır ve bu uzun vadede sürdürülebilir bir hali yoktur, bumerang gibi dönüp firavunları vurmaya başlar. Jin Jîyan Azadi, gerici din mollalarının şeriat yasalarına karşı gelmekte, gelişmişlik adı altında sahte özgürlük aldatmacalarına düşmeyen yine egemen dünya devletlerinin her alanında yönetim organlarında kendi kimliği ile yer almasına izin vermeyen, kadını dıştalayan cinsiyetçi politikalara, toplumun nefessiz bırakıldığı ekonomik ve siyasal alandan uzak tutulan kadınlara biçilen rol ve modellere, toplumsal cinsiyetçi rollerine karşı evrensel olarak dünya kadınlarını bir arada tutan bir noktada olmuştur. Egemen erkeklik ideolojisi her alanda sömürüsünü devam ettirmektedir. Bütün savaş argümanlarına karşı dirilişini ölümü göze alarak haykıran kadınlar, her yerde bu sisteme meydan okumaktadır. Bugün jin jiyan azadi ile örgütlülüğünü büyüten, yaşam enerjisiyle, türkülerle halaylarla doğayı her şeyiyle korumaya çalışan, sevgisiyle meşaleyi yine kadınlar yakmaktadır. Yazımı hakikati söyleyen söze değer vererek, Abdullah Öcalan’ın deyişiyle “Jin Jîyan Azadi” doğal toplumun ana formu olup bizi biz yapan bir varoluş sürecidir, hakikatli bir toplum yaşamı ve arayışıdır, bu arayış bugün dünyanın her karış toprağında özgürlük arzusuyla büyümeye, yaşamı örgütlemeye devam etmektedir.

Jin Jîyan Azadî- Firansizca Jin Jîyan Azadî- Înglîzce Jin-Jiyan-Azadî Kürtçe Jin-Jiyan-Azadî Türkçe

 

Tevgera Jinên Azad (TJA)

 

 

You may also like...